DUYGUSAL ZEKA (EQ) NEDİR ?
DUYGUSAL ZEKÂ (EQ) NEDİR,
Bir zamanlar, zekâ deyince aklımıza hemen IQ terimi gelirdi. Çok zeki olduğunu dünyaya duyurmak isteyenlerin IQ (Intelligence Quotient), yani zekâ katsayısı skorlarını büyük gururla açıkladıkları haberlere rastlardık ve bir kısmımız “Burada bir terslik var” diye düşünürdük. Ne güzel ki 90’ların sonundan itibaren, bilişsel zekâyı temsil eden IQ’nun zekâyı tek başına ölçemeyeceğini ve EQ’nun (Emotional Quotient), yani duygusal zekânın da var olduğunu biliyoruz. Standardizasyonu yapılmış zekâ testlerinden elde edilen bir nevi zekâ puanını yansıtan IQ; matematik, dil, hafıza, mantık, analitik düşünce, bilgi işleme süresi ve hızı gibi yeteneklerin değerlendirilmesi ile ortaya çıkan bir değerdir. Peki ya EQ, yani duygusal zekâ nedir? EQ’yu (Emotional Quotient), bir kişinin başkalarının duygularına saygı gösterirken kendi duygularını uygun şekilde ifade etme ve yönetme yeteneği olarak kısaca tanımlayabiliriz. Son yıllarda yapılan araştırmalar; duygusal zekânın en az bilişsel zekâ kadar önemli olduğunu, hatta çocukların “başarı ve mutluluk yolundaki süper gücü” olabileceğini kanıtlıyor. Çocuklarımızın zekâ gelişimini teşvik etmek, biz ebeveynlerin en önemli yükümlülüklerinden biri olduğuna göre duygusal zekâyı yakından tanımalıyız.
Duygusal Zekâ Nedir?
“Duygusal zekâ” terimi ilk kez 1985 yılında Wayne Payne’in “Duygular üzerine araştırma: Duygusal zekânın gelişimi” isimli doktora tezinde ortaya çıkmış olsa da bu terimin popülerleşmesini sağlayan kişi Amerikalı psikolog Prof. Daniel Goleman. Goleman, en çok satan kitaplar listesinde üst sıralarda yer alan “Duygusal Zekâ -EQ” (1995) adlı kitabında, duyguların ne kadar büyük etkiye sahip olduğunu anlamamıza yardımcı olmayı başardı. Psikoloji alanında çığır açan bu kitabında, EQ'nun IQ'dan daha önemli olduğunu kanıtlayan sorulara ve araştırma bulgularına yer veren Goleman, duygusal zekânın beş temel bölümü olduğunu açıkladı: öz farkındalık, öz düzenleme, motivasyon, empati, sosyal beceriler. Goleman, kitabında şu soruyu soruyor ve yanıtını veriyor: “IQ ile ölçülen zekâ, insanların okul ve iş yaşamındaki başarısını belirleyen değişmez bir etken midir? Öyleyse, neden yüksek IQlu çocuklar, ortalama IQ'ya sahip arkadaşlarına göre hayatta daha başarısız olabiliyor? Yanıt: Akademik zekânın, duygusal yaşamla pek ilgisi yoktur. Aramızdaki en zeki insanlar gem vuramadıkları tutkuların, söz geçiremedikleri dürtülerin esiri olabiliyor; yüksek IQ’lu kişiler özel yaşamlarını hayret edilecek ölçüde kötü yönetebiliyor.” Duygusal zekâyı; kişinin kendi duygularını anlaması, başkaları ile empati kurabilmesi ve duygularını yaşamını zenginleştirecek biçimde yönetebilme yetisi olarak tanımlayan Daniel Goleman, başarıya ve okula tamamen farklı bir pencereden bakmamız gerektiğini ifade ediyor: “Okulun, çocuğun gelişimine yapabileceği en büyük katkı; onu yetenekleri doğrultusunda en mutlu ve yeterli olabileceği bir alana yönlendirmektir. Biz bunu tamamen unuttuk. Bunun yerine herkesi, başarılı olursa en çok üniversite hocalığına uygun düşecek bir eğitime tabi tutup bu kısıtlı başarı standardına uyup uymadığına göre değerlendiriyoruz.
Artık çocukları notlarına göre sıralamaya daha az, onların kendilerine özgü yetenek ve özelliklerini keşfetmelerine yardımcı olmaya ve bunları geliştirmeye ise daha çok zaman ayırmalıyız. Başarılı olmanın yüzlerce, binlerce yolu var ve hedefe ulaşmaya yardımcı olacak bir sürü değişik yetenek bulunuyor.” Okul başarısı elbette önemsiz değil ancak Goleman’ın da ifade ettiği gibi hayat boyu başarının binlerce farklı yolu olabilir. Öz güveni, öz farkındalığı gelişmiş ve kendi kendini motive edebilen bir çocuk; okulun sınırları çerçevesinde kalmadan hedefler belirleyebilir ve sevdiği bir alanda dehasını keşfederek başarıya ulaşabilir. Yeteneklerine uygun bir alanda çabaladığında mutlu olma şansı da daha yüksek. Son yıllarda yapılan bilimsel araştırmalar da bu yaklaşımı destekliyor, başarı ve mutluluğu bilişsel zekâdan daha çok duygusal zekâ ile ilişkilendiriyor ve duygusal zekânın doğuştan gelmediğini, her yaşta geliştirilebileceğini kanıtlıyor. American Journal of Public Health’de yayınlanan 19 yıllık bir araştırma, bir çocuğun anaokulundaki sosyal ve duygusal becerilerinin, yaşam boyu başarıyı öngörebileceğini keşfetti. Beş yaşında paylaşımda bulunabilen, iş birliği yapabilen ve yönergeleri takip edebilen çocukların üniversite diploması alma ve 25 yaşına kadar tam zamanlı işlerde çalışmaya başlama olasılıkları daha yüksekti.
Duygusal zekâ becerileri yüksek olan çocuklar çatışmaları yönetmede ve daha derin dostluklar geliştirmede daha başarılıdır. Bu çocukların, depresyon ve diğer zihinsel sorunları yaşama olasılığı daha düşüktür. Şu senaryoyu düşünün: Arda matematik ödeviyle uğraşıyor ve bu konuda zorlanıyor. Bağırıp isyan etmek ve pes etmek yerine annesinden yardım istiyor. Ya da şu: Arda’nın arkadaşı üzücü bir haber alır ve günlerdir heyecanla bekledikleri bir aktiviteye katılamayacağını belirtir. Arda onunla empati kurar, arkadaşının neden sosyalleşmek istemediğini gerçekten anlar ve neticede başka planlar yapar. Bu tepkiler çok önemli görünmeyebilir. Ancak bunlar, duygusal zekâyı oluşturan önemli bir dizi becerinin işaretleridir. Duygusal zekâ, IQ testleri ile ölçülemez ancak bu beceriler, iyi bir gözlemle fark edilebilir. Duygusal zekâyı gösteren tüm beceriler; zorluklarla baş etmemize, duygularımızı anlamamıza ve çevremizdeki insanlarla olumlu bağlantılar kurmamıza yardımcı olur. Goleman’a göre çocuklukta alınan duygusal dersler, yaşam boyunca davranış tarzını belirliyor. Çocuklarımızın duygusal zekâlarını geliştirmek için gerekli olan sosyal ve duygusal öğrenmeyi teşvik ettiğimizde, onların duygu yönetimi ile ilgili becerilerini geliştirmeye okul notlarından daha fazla odaklandığımızda sadece öğrenme yeteneklerini iyileştirmekle kalmıyoruz, aynı zamanda çocukların olumsuz davranışlarının da ortadan kalkmasına ve okulda, aynı zamanda hayatta başarılı olmalarına yardımcı oluyoruz.
Çocuklarda Duygusal Zekâyı Teşvik Etmek İçin Neler Yapabiliriz?
Çocuklarda duygusal zekâyı desteklemeye erken çocukluk yıllarından itibaren başlamalıyız. Bu yıllar, yaşam boyu etkisi olabilecek duygusal becerilerin temelini atmamız gereken yıllardır. İlk adımımız, çocuklarımıza her fırsatta duyguları tanıtmak ve onlara her duygunun normal olduğunu hissettirmek olabilir. Örneğin çocuğumuz bir oyun kaybedip öfkelendiğinde, “Şu anda gerçekten çok kızgın hissediyorsun gibi görünüyor. Bu doğru mu?”; ya da üzgün göründüğünde, “Bugün büyükanneyi ziyaret etmeyeceğimiz için hayal kırıklığına uğradın mı?” gibi cümleler kurarak onun duyguları kelimelere dökmesine ve anlamasına yardımcı olabiliriz. Empati kurarak duygularını anladığımızı, onu yargılamadığımızı çocuğumuza ifade edebiliriz. Örneğin, “Ağlama lütfen. Ağlayacak ne var?” demek yerine “Evet, seni anlıyorum. Çok çalışıp kötü not aldığımda ben de çok üzülürdüm. Büyüdükçe anladım ki gereğinden fazla üzülmek beni iyileştirmiyor. Ya da notlarımı düzeltmiyor. Ben destek olmak ve seni dinlemek için buradayım. Birlikte bir yol bulabiliriz” gibi empatik yaklaşımları tercih edebiliriz.
Duygusal zekâyı teşvik ettiğimizde çocuklarımızda öz güveni, empati kurmayı, yaratıcı düşünmeyi ve problem çözmeyi de teşvik ederiz. Çocuğumuza kendi başına başarması ve bu sayede öz güven kazanması için fırsatlar verebiliriz. Ona güvendiğimizi hissettirebiliriz ve sorumluluklar verebiliriz. Çocuğumuz herhangi bir konuda sorun yaşadığında, problemi tek başına çözmesi için ona yol gösterebiliriz. Örneğin, “Arkadaşının bu tavrından hoşlanmadığını fark ediyorum. Sence neden böyle davranmış olabilir? Nasıl karşılık vermeyi düşündün?” gibi bir yaklaşım sergileyerek onu bu konuda düşünmeye ve çözüm bulmaya yönlendirebiliriz. Ona hayattaki tek başarının okul başarısı olmadığını ve iyi değerlerin önemini anlatabiliriz; kendi tercihlerini yaparak okul dışında da farklı uğraşlar bulmasına yardımcı olabiliriz.
Araştırmalar, duygusal olarak zeki ebeveynlerin duygusal olarak zeki çocuklara sahip olma olasılığının daha yüksek olduğunu gösteriyor. Bu nedenle, çocuğumuz için etkili bir rol model olabilmek adına empati, öz farkındalık, azim ve kararlılık gibi becerilerimizi geliştirmeye odaklanmayı alışkanlık haline getirebiliriz. Unutmayalım, çocuğumuz duygusal olarak ne kadar zeki görünürse görünsün, her zaman gelişmeye yer var. Çocukluk ve ergenlik boyunca bazı iniş çıkışlar olması, büyüdükçe duygusal becerileri zorlayacak engeller çıkması muhtemel. Çocuğumuzu, hayatın her aşamasında duygu yönetimi konusunda güçlendirmek için çaba gösterebiliriz. Okulla sınırlı kalmayan bir başarı anlayışı ve hayat boyu onu güçlü kılacak duygusal beceriler geliştirmesi için çocuğumuza destek olabiliriz.
KidZania’dan sevgilerimizle.
Paylaş
Haydi çocuklara eğitim ve eğlenceyi, gerçek hayatı deneyimledikleri KidZania’yı sizde paylaşın.