Ekspres
125,00 TL
İleri Tarih Girişler
115,00 TL
2-3 Yaş 1 Çocuk+1 Yetişkin
125,00 TL
Yetişkin
45,00 TL
Satın Al
İster sesli ister sessiz okuyalım, kitap okumanın faydaları saymakla bitmez. Birçoğumuz, zihinsel ve duygusal gelişimimize pek çok katkısı olan kitap okuma eylemini iç sesimizle, yani sessiz okuyarak gerçekleştiririz. Yine birçoğumuz, çocuklarımız ortaokul çağına gelince onlara kitap okumaktan vazgeçeriz. Çünkü çocuklara sesli kitap okumanın sadece ilkokul öğrencileri veya okul öncesi dönemdeki çocuklar için bir ihtiyaç olduğuna inanırız. Oysa sesli okumanın yaş sınırı yoktur ve her yaşta herkes için önemli faydaları vardır. Her zaman olmasa da günde 10 dakika ya da yarım saat yüksek sesli okuyarak bu faydaları hayatımıza dahil edebiliriz.
Peki, nedir sesli okumak? Faydaları nelerdir?
Bir metnin yüksek sesle okunmasına ‘sesli okuma’ denir. Sesli okurken adeta bir canlandırma yaparız. Bizi yazının derinliklerine götüren ve okuduklarımızı hissetmemizi sağlayan bir deneyimdir. Sesli okuma becerilerimizi geliştirmek için sesli okuma çalışması yapmanın yanı sıra, nitelikli okuma konusunda bize rol model olabilecek kişilere de ihtiyaç duyarız. Bu kişi aileden biri ya da öğretmenimizse, çok şanslıyız demektir. Profesyonel tiyatro veya ses sanatçılarının sesinden dinleyebileceğimiz belgeseller, masallar, öyküler de bize nitelikli okuma alanında yol gösterebilir.
SESLİ OKUDUĞUMUZDA;
-Kavrama, öğrenme ve hatırlama kolaylaşır…
Öğrenme deneyimi üzerine araştırmalar yapan Profesör Colin MacLeod, “Öğrenmek ve anlamak aktif katılımla mümkündür’ diyor. MacLeod, Waterloo Üniversitesi’nde öğrenciler arasında bir araştırma yapmış. Bu araştırmada öğrencileri dört gruba ayırmış ve okumaları için hepsine bir materyal vermiş. Birinci grup sessizce okuyarak, ikinci grup diğerlerinin sesli okumasını dinleyerek, üçüncü grup kendi ses kaydını dinleyerek, dördüncü grup ise yüksek sesli okuyarak çalışmış. Farklı yöntemlerle çalışan bu dört gruba yapılan testler sonucunda, ‘okuduğunu en iyi anlayan ve en çok hatırlayan’ grubun yüksek sesle okuyarak çalışan, yani dördüncü grup olduğu anlaşılmış.
Farklı pek çok araştırma da sesli okumanın hafıza becerilerini geliştirdiğini göstermektedir. Sesli okurken hem gözlerimizle kelimeyi okuruz hem de dile getirerek o kelimeyi kendi sesimizden duyarız. Sonuçta okuduğumuzu pekiştirerek, daha iyi kavrama şansı elde etmiş oluruz.
-Beynimiz egzersiz yapar, odaklanma becerimiz gelişir…
Sesli okurken, beynimiz birçok işlemi bir arada yapmayı öğrenir. Doğru tonlamada ve güzel konuşmaya, sesimizi yönetmeye ve bir yandan kendi sesimizi dinlemeye gayret ederiz. Tüm dikkatimizi bu göreve verirken odaklanma becerimizi geliştiren bir beyin egzersizi yapmış oluruz.
-Güzel okuma ve konuşma becerilerimiz iyileşir…
Güzel okuma ve güzel konuşma, kendini ifade etme becerisinin ayrılmaz bir parçasıdır. Kendini ifade etme becerisi ise; başarılı ve özgün olmanın, yeri geldiğinde haklarını savunabilmenin en önemli anahtarlarından biridir. Sesli okurken, kelimelere hayat veririz ve onların anlamını derinleştirebildiğimizi görürüz. Bazen de anlamını veya nasıl telaffuz edildiğini bilmediğimiz kelimelerle karşılaşırız. Başarılı bir sesli okuma seviyesine ulaşmamız biraz zaman alabilir ama bu yolculukta ilerledikçe kelimelerle dost olmaya başlarız. Hata yapmaktan çekinmeden yüksek sesle okumaya, anlaşılır ve akıcı olmak için doğru yerlerde vurgu yapmaya ve kelimeleri doğru telaffuz etmeye özen gösterdiğimiz sürece kendimizi ifade etme becerilerimiz çok gelişir.
-Hayal gücümüz zenginleşir…
Bir romanı ya da bir şiiri okurken her okuyucunun yaşadığı deneyim kendine hastır. Hayal dünyamızı zorlar ve pek çok şeyi adeta film izlermiş gibi zihnimizde canlandırmaya çabalarız. Sessiz okurken de bunu yaparız ama sesli okuduğumuzda kendimizi adeta o hikayenin, o şiirin bir parçası gibi hissederiz. Bu da daha fazla hayal gücü demektir.
Çocuklara kitap okuduğumuzda…
Jim Trelease’nin “Sesli Okuma El Kitabı”, bu alandaki en değerli kaynaklardan biridir. “Konuşmayı başarmadan önce duyabilmelisiniz, okumayı başarmadan önce konuşabilmelisiniz” diyen Trelease, her yaştan çocuğa kitap okumanın çok önemli faydaları olduğuna güçlü bir şekilde inanıyor. Sesli okumayı gerçekleştiren öğretmen veya ebeveyn olsun, iyi bir anlatıcının sesinden bir metin dinlemek, çocuklara nitelikli okuma ve konuşma için harika bir örnek oluşturur. Sadece okul öncesi ve ilkokul dönemlerinde değil, ortaokul döneminde de çocuklara kitap okumamız, onlara kitap sevgisi aşılamak için harika bir yöntemdir. Önemli olan, çocukları yaşları ve ilgi alanlarına uygun içeriklerle buluşturmamızdır.
Siz de ‘Oğlum 13 yaşında ve hala ona kitap okumamı istiyor. Artık büyüdü. Sessizce tek başına okuması daha doğru…’ diye düşünenlerdenseniz, lütfen bir daha düşünün. Eğer çocuğunuz ona kitap okumanızı istiyorsa bu sizin harika bir hikaye anlatıcısı olduğunuzu gösteriyor olabilir. Ona ‘hayır’ demek yerine, sesli okumada başrolü ona verebilir, bu eğlendirici ve bağlarınızı güçlendiren etkinliği çocuğunuz vazgeçene kadar birlikte keyifle sürdürebilirsiniz.
Yüksek sesle okumaktan çekinmeyin!
Kim bilir sesimizde gizli kalmış ne çok yetenek vardır… Sesli okuma, bu yeteneklerimizi keşfetmemizi sağlayan, motive edici ve eğlenceli bir etkinliktir. ‘Okuduğumu anlamıyorum, hafızamda tutamıyorum’ diyorsanız, sesinizin gücünden faydalanarak bir daha okumayı deneyin. Çocuklarınızı da sesli okumaya teşvik edin. Hata yapmaktan ve sesinizi yükseltmekten asla çekinmeyin çünkü sesli okuyarak; odaklanma, dikkat, hafıza, öğrenme, hayal kurma ve kendini ifade etme gibi herkese gereken pek çok beceriyi kazanabilirsiniz.
KidZania’dan sevgilerimizle,
Bir serüvendir annelik… Bir bebek doğduğu zaman bir anne de doğar. Sevgiyle yoğrulmuş, uçsuz bucaksız annelik serüveni böylece başlar... Dünyanın belki de en zor mesleklerinden biri olsa da anne olmak paha biçilmez bir hediyedir aslında. Her annenin hamilelik ve doğumla başlayan eşsiz bir hikayesi vardır. Nasıl ki mükemmel insan yoktur, mükemmel anne de yoktur. Anne olmak bir sürü olumlu duygunun yanı sıra endişe ve korku gibi olumsuz duyguları da beraberinde getirir. Annelik; zor zamanlarda soğukkanlı olmak, çocuğunu koşulsuz sevmek ve ona iyi bir rehber olabilmek için sürekli öğrenmektir…
Anneler Anlatıyor…
Koronavirüs Covid-19 salgını, hepimizin hayatlarında unutulmayacak bir dönem olarak izlerini bırakmaya devam ediyor. İnsanlık daha önce pek çok salgın yaşadı ama bu deneyim pek çok açıdan bir ilk. Annelerle sohbet ettik ve onlara sorduk: “Koronavirüs günlerinde çalışan bir anne olarak ne gibi zorlukları aştınız, hayatınız nasıl değişti?”, “Bu deneyimin bir anne olarak sizi geliştiren yönleri oldu mu?”, “Diğer annelere Anneler Günü için iletmek istediğiniz bir mesaj var mı?”
DENİZ TÜFEKÇİBAŞI (Satış Müdürü)
Selim ve Ela’nın annesi
Uluslararası bir kimya şirketinde Türkiye Satış Müdürü olarak çalışan Deniz Tüfekçibaşı, 12 yaşındaki Selim ve 9 yaşındaki Ela’nın annesi. Deniz Hanım değişen hayatını anlatıyor: ‘Bütün dünyayı etkileyen bu salgınla ilgili ilk tepkimiz korku ve panikti. İlk önceliğimiz ise çocuklarımıza bu paniği yansıtmadan gerçekleri anlatmak, ailemizin sağlığını korumaya çalışmak oldu. Hayatı eve sığdırmak, dışarıyla ilişkimizi en aza indirmek, ailemizin karantinadaki yaşlı üyelerine ve uzaktan eğitim alan çocuklarımıza destek olmak, bir yandan işlerimizi çevrimiçi sürdürürken, aynı zamanda ev işleriyle uğraşmak, 3 öğün yemek hazırlamak ve yeni düzenimize uyum sağlamak biraz zaman aldı. Tüm bu yeni gerçekler hepimizi hazırlıksız yakaladı.’
Deniz Hanım tüm zorluklarına rağmen bu dönemde aile bağlarını güçlendirdiklerini, birlikte zaman geçirmenin keyfine de vardıklarını belirtiyor: “İş yüküm artsa da bu deneyim ailece daha çok zaman geçirmemizi ve çocuklarımın eğitim sürecini daha yakından izleme imkanı sağladı. Hangi konularda desteğe ihtiyaç duyduklarını daha iyi anladım ve elimden geldiğince bunları pekiştirmeye çalıştım. Ailece günlük rutinlerimiz için bir zaman çizelgesi oluşturduk. Bu dönemde planlama, sorun çözme ve işleri yoluna koyma pratiğim gelişti. Etrafımda olan bitene karşı duyarlılığım da arttı. Daha sabırlı ve yaratıcı birine dönüştüğüme hissediyorum. Çocuklarımla boş zamanlarımızda birlikte oyunlar oynamak, mutfakta zaman geçirmek de çok güzel…”
Deniz Hanım tüm annelere sesleniyor:
“Öncelikle dilerim ki bu salgın günleri tez zamanda geçer, hastalar iyileşir ve başka kimse hayatını yitirmez. Bu yıl biraz buruk bir Anneler Günü olacak, birçoğumuz annelerimizle kucaklaşamayacağız ama umudumuzu yitirmediğimiz sürece hep birlikte daha nice güzel, sağlıklı günler göreceğiz, eminim.”
BERNA ÇIKINOĞLU SUNAY (Hediyelik Eşya Mağazası Sahibi)
Arda ve Eda’nın annesi
Bir hediyelik eşya mağazasını yöneten Berna Çıkınoğlu Sunay, 12 yaşındaki Arda ve 9 yaşındaki Eda’nın annesi. Berna Hanım Koronavirüsle beraber değişen hayatını anlatıyor: “Çocukların günlük rutinlerini, teknolojiyle ilişkilerini yeniden belirlemek ve kurduğumuz yeni düzene ailece alışmak hepimiz için zaman alan bir süreç oldu. İlk günden itibaren, bizi bekleyen günlerin zorluklarını ve farklılıklarını çocuklarımızla konuşarak ilerledik. Endişeye kapılmalarını engellemek için soğukkanlı bir şekilde eşimle beraber onları yeterince bilgilendirdik. Yeni düzenin yeni kuralları oldu ve zaman içerisinde işlemeyen kuralları ailece değerlendirip, değişiklikler yapmamız da gerekti.”
Berna Hanım bu sürecin artılarını şöyle anlatıyor: “Anne olarak gelişmek, hangi dönemde olursan ol her gün olması gereken bir şey bence. Bu dönemde çocuklarımızla aynı ortam içindeki paylaşımlarımız artınca, bu gelişim ve öğrenmenin ivmesi de arttı. Koronavirüs günlerinde, kendimi en çok çocuklarımı daha iyi anlamaya adadım. Onların sabah evden çıktıktan sonra yeterince takip edemediğimiz kendilerine ait bir sosyal hayatları ve düzenleri vardı. Şimdi aynı evin içerisinde, dijital ortamda da olsa sosyal ilişkilerini nasıl yönettiklerini gözlemleme ve daha önce fark edemediğim becerilerini öğrenme şansı buldum. Bunlara şahit olmak çok iyi geldi bana.”
Berna Hanım tüm annelere sesleniyor:
“Anne olmak çok keyifli olmakla birlikte, çok büyük özveri, çok büyük empati ve çok büyük emek gerektiren bir yolculuk. Bu yolculuğa çıkmış olan bütün hanımlara, öncelikle sevdikleriyle birlikte sağlıklı günler ve çıkmış oldukları bu uzun yolculuğun her anının keyfini yaşamayı hiçbir zaman ihmal etmemelerini diliyorum.”
SERAP ÖNEN (Üniversite, Dr. Öğretim Üyesi)
Sarp ve Melisa’nın annesi
Bir üniversitede öğretim üyesi olarak çalışan Serap Önen, 12 yaşındaki Sarp ve 5 yaşındaki Melisa’nın annesi. Serap Hanım bir yandan canlı derslerle öğrencilerine uzaktan eğitim verirken, bir yandan da oğlu Sarp uzaktan eğitim programına katılıyor. Dersten çıkınca kendini ev işlerinin içinde bulan Serap Önen, bu dönemi ailece nasıl geçirdiklerini anlatıyor: “Koronavirüs günlerinde herkes gibi bizim de aile hayatımız oldukça değişti. İlk haftalardaki endişeli günlerden sonra evde kalma zorunluluğunu avantaja çevirmeye başladık. Daha önce okul/iş, antrenman ve ev üçgeninde koştururken, birbirimize hiç zaman ayıramıyormuşuz, onu fark ettim. Şimdi pek çok şeyi çocuklarımla birlikte yapıyoruz. En önemli kazanımlarımızdan biri de kardeşlerin birbirlerini daha iyi tanıması oldu. Covid-19’dan sonra eski düzenimize dönmeyeceğimizi, yaşayış şeklimizi mutlaka iyileştireceğimizi biliyorum. Bu dönem aile bağlarımızı daha da güçlendirdi. Birlikte yemekler yapmak, oyunlar oynamak, filmler izlemek ve kitap okumak hepimize iyi geldi. Yeni ve sağlıklı alışkanlıklar geliştirdik. Kendi ekmeğimizi, yoğurdumuzu yapmaya, balkonumuzda maydanoz ve nane yetiştirmeye başladık. Eğlence anlayışımız da gelişmeye başladı.”
Serap Hanım tüm annelere sesleniyor:
“Covid-19 günlerinde tüm zorluklara göğüs geren, çocuklarını her daim sevgi ve şefkatle kucaklayan tüm annelerin Anneler Günü kutlu olsun.”
DENİZ ERŞAYLI (Uzman Doktor-Anestezi, Reanimasyon)
Rüya’nın annesi
Uzman Doktor olarak çalışan Deniz Erşaylı, bu süreci en zorlu geçiren annelerden biri. Sosyal mesafe ve hijyen kuralları aile hayatlarını tamamen değiştirmiş. Deniz Hanım Covid-19 salgını başladığında, ilk bir ay 12 yaşındaki kızı Rüya ile yaşadıkları büyük özlemi anlatıyor: “Bir çocuk için annesine sarılabilmek çok önemlidir. Covid-19 sürecinde ilk bir ay Rüya ile birbirimize dokunamadık, bir ay sonunda test sonucum negatif çıktığı anda anne kız büyük bir kucaklaşma yaşadık. O gün doğum günümdü ve bu kısacık an benim için en güzel hediyeydi. Salgınla ilgili tedbirler sağlık sektöründe hızla gelişti ve biz doktorlar her hafta test yaptırıyoruz, bir yandan da görevimize devam ediyoruz. Evde çalışma şansı olan annelerden farklı olarak, ben evdeyken de maske kullanıyorum ve sosyal mesafe kuruyorum. Çocuğumla uzaktan da olsa, sevgimizi sık sık mesajlarla ve sohbetlerle paylaşıyoruz. Benim için endişelendiğini biliyorum ama bu süreçte endişelerimizi sevgimizden güç alarak birlikte aşmayı da başarıyoruz. O kendi sorumluluklarını daha da fazla sahiplenmeyi öğrendi. Çok güçlü bir çocuk ve onun annesi olmak bana gurur veriyor…”
Deniz Hanım tüm annelere sesleniyor:
“Sevgili anneler, geçmişte de salgınlar oldu ve hepsi sona erdi. Bu salgını da aşacağız. Anneliğin bize verdiği güçle sabretmeye, Sağlık Bakanlığı’mızın da belirttiği gibi rehavete kapılmadan sosyal mesafe önlemlerine uymaya ve çocuklarımıza doğru rol model olmaya devam edelim. Evde çalışabilen anneler, bu dönemi ailece bağışıklık sistemlerini güçlendirmek ve sağlıklı beslenmeyi öğrenmek, çocuklarıyla keyifli zaman geçirmek için harika bir fırsat olarak görsünler. Tüm fedakar annelerin Anneler Günü kutlu olsun!”
Annelik zorlu ama muhteşem bir serüvendir. Her koşulda, her zorlukta soğukkanlı olabilen; çocuklarına her an, uzakta bile olsalar şefkatle yaklaşan tüm fedakar ve çalışkan annelerin Anneler Günü kutlu olsun! Siz çok özelsiniz ve biz sizleri çok seviyoruz!
KidZania’dan sevgilerimizle,
ÇOCUK DÜNYASINDA “BİLİŞİM”
Hepimizin bildiği gibi 21. yüzyıl, bilişim teknolojilerinde yaşanan baş döndürücü gelişmelere, internet devrimine ve bunlara paralel olarak bildiğimiz dünyanın hızla dönüşmesine sahne oluyor. Günlük hayatımızda bilişim ve teknoloji her yerde bizimle... Bilgisayarlarımızdan tutun akıllı telefonlarımıza ve onlara yüklediğimiz uygulamalara, bulaşık makinelerimizden çamaşır makinelerimize, müzik sistemlerinden yayıncılık araçlarına, sanal devlet uygulamalarından sosyal medya ağlarına hayatımızda vazgeçilmez hale gelen pek çok şey bilişimin ürünüdür. Bugün, içinde bulunduğumuz ‘Bilişim Haftası’ndan esinlenerek, ‘Bilişim Nedir?’, ‘Yeni nesil çocuklarımızın dünyasında bilişimin yeri ne olmalıdır?’ sorularına yanıt arıyoruz…
Bilişim nedir?
Bilişim kelimesi sözlüklerde, “İnsanoğlunun teknik, ekonomik ve toplumsal alanlardaki iletişiminde kullandığı ve bilimin dayanağı olan bilginin özellikle elektronik makineler aracılığıyla düzenli ve akla uygun bir biçimde işlenmesi bilimi” olarak tanımlanıyor. Son yirmi yılda şahit olduğumuz internet devrimini ve yüzlerce, binlerce teknolojik gelişmeyi düşünelim. Artık internet her alanda ve her anda kullanılıyor. İnternet üzerinden yapılan işlemlerin ve uygulamaların sayısı ise her dakika artmaya devam ediyor. Bilgiye erişimin ve bilgi paylaşımının hiç olmadığı kadar hızlı olduğu günler yaşıyoruz. İletişim başta olmak üzere medyada, iş ve ev hayatında, ulaşımda, alışverişte, lojistikte, eğitimde, tıpta ve daha pek çok alanda bilişimin sihirli değnekleri olan araç ve gereçlerle kuşatılmış durumdayız. Bilişim teknolojilerinin de etkisiyle ekonomik ve toplumsal yaşantımız her geçen gün değişiyor…
Yeni nesil çocuklarımızın dünyasında bilişimin yeri ne olmalıdır?
Dijital dönüşüm ve bilgi çağında doğmuş, 21. yüzyılın Z ve Alfa Kuşağı çocuklarımız için bilişim demek, gündelik hayatın içerisinde şekillendiği ve sürekli kendisini yenileyerek geleceğe uzanan, sürprizlerle dolu uçsuz bucaksız bir dünya demek… Özetle bilişim teknolojileri onların hayatının ayrılmaz bir parçası ve olmaya da devam edecek. Geleceğin yöneticileri olan çocuklarımızı bekleyen yeni mesleklerin pek çoğu bilişimle ve teknolojiyle dost olmayı gerektirecek. Bu gidişatı inkar edemeyiz ve etmemeliyiz.
Bizler 1965-1980 doğumlu X Kuşağı veya 1980-1999 doğumlu Y Kuşağı ebeveynleriz ve çoğumuz 20. yüzyılın çığır açan teknolojik gelişmelerine şahit olmuştuk. Şimdilerde ise yeni nesil çocuklarımızla beraber 21. yüzyılın harikalarına adapte olma gayretindeyiz. Birçoğumuz bilişim dünyasının araç ve gereçleri, yani tüm teknolojik ürünler karşısında çocuklarımızın gösterdikleri meraka endişeyle bakıyoruz. Bu endişemiz kısmen doğal ancak çocuklarımızın çok farklı bir dünyaya doğduklarını bir an bile unutmamalıyız. Gereğinden fazla endişe etmek yerine yaşanan değişimi anlamaya, yeni nesille empati kurmaya, öğrenmeye ve hayatımızın kontrolünü tamamen bilişim dünyasının bize sunduğu göz alıcı ürünlere teslim etmeden, dengeli ve sağlıklı bir hayatın izini sürmeye özen göstermeliyiz.
Kendimiz ve en çok da çocuklarımız için dünyamıza çok geniş bir perspektiften bakmayı tercih etmeliyiz. Çocuklarımıza ekranlarımızı, VR gözlüklerimizi, akıllı telefonlarımızı ve bilgisayarlarımızı kullanmadan da gözlerimizle ve ellerimizle keşfetmemiz gereken ne çok şey olduğunu anlatmalıyız… Bilişim teknolojileri çevremizi sararken, çocuklarımızı teknoloji bağımlısı olmadan teknoloji dostu olmaya, teknolojileri güvenli ve etik kurallar çerçevesinde kullanmaya, hayal dünyalarını zenginleştirerek yaratıcı ve üretken olmaya teşvik edebiliriz.
Günümüzün çocukları ne ister?
Çocuklar büyük bir merakla doğarlar. Bu her zaman böyleydi ve hâlâ da böyle… Hangi dönemde doğarsa doğsun, bir çocuk özgürce keşfetmek, üretmek, bozmak ve yeniden yapmak ister. Deneyler aracılığıyla hayatı anlamak ister. Biz ebeveynlere düşen görev, çocuklarımızın içindeki dehayı keşfetmelerini sağlayacak ortamları sağlamaktır. Bunu da ancak onların gözünden dünyaya bakmayı öğrendiğimizde sağlayabiliriz. Bugünün çocuklarının biz ebeveynlerine kıyasla çok daha fazla teknoloji merakı olması son derece doğal. Onların bu merakının dijital bağımlılıklara, hareketsiz bir yaşama dönüşmemesi için yapabileceğimiz pek çok şey var.
Bilişim ürünlerini ve interneti, kendilerini eğitmek, geliştirmek ve paylaşmak için eğlendirici bir araç olarak kullanmalarını; çağımızın bilişim dünyası ile sağlıklı bir şekilde etkileşime geçmelerini teşvik edebiliriz. Onlara ilham verecek ve yaratıcılıklarını geliştirecek, eğlenerek öğrenmelerini sağlayacak her oyunu hayatlarına dahil edebiliriz. Bir gün robot yapmayı veya kendi dijital oyunlarını tasarlamayı öğrenecekleri bir atölyeye katılırken, başka bir gün bir rol oyununu deneyimleyebilirler…
Geleceğin dünyası çocuklarımızın ve bu dünya bilişimden uzak düşünülemez. Yeter ki çocuklarımız dünyaya her zaman koskoca bir pencereden bakmayı, doğayı keşfetmeyi, spor yapmayı, kitap okumayı ve hayal kurmayı unutmasınlar.
‘Bilişim Haftası’ Kutlu Olsun!
KidZania’dan sevgilerimizle,
DANS, DANS, DANS…
Dünya Dans Günü Kutlu Olsun!
İlk çağlardan bu yana insan yaşamının bir parçası olan dans; duygularımızı ve düşüncelerimizi bedenimizle ifade etmek, özgürleşmek, tutkularımızın peşinden gitmek, tüm olumsuzluklara inat yaşama sevincimizi yansıtmak ve kelimelere dökülemeyecek pek çok güzel şey demek… Bedenimizin müzik eşliğinde seslendirdiği bir şiir gibidir dans… Dans evrensel bir dildir. Kültürleri yakınlaştıran ve sınırları ortadan kaldıran bir güçtür. Dans eğlencedir. İster 2 yaşında, ister 90 yaşında olalım, dans herkes için vardır. O adeta hep içimizdedir. 29 Nisan dansın günü. 1982’den bu yana dünyanın dört bir yanında kutlanan ve yalnızca dansa adanan bir gün... Dünya halkları olarak yaşadığımız tüm trajedilerle mücadele etmek, birlik olmak, kendimizi ifade etmek, gülümsemek ve gülümsetmek için şimdi ihtiyacımız olan şey eskisinden daha da fazla dans etmek… Sosyal mesafe kurup, evlerimizde kaldığımız bu süreçte ailece veya tek başımıza dans etmek, Koronovirüs günlerinde hepimize moral olacaktır.
Dans edelim çünkü…
Dans ederek bedenimizi müziğin ritmine teslim etmenin zihinsel ve fiziksel sağlığımız için birçok faydası var. Dans bedenimizi keşfetmemizi sağlayan eğlenceli bir fiziksel bir egzersizdir. Dans etmek vücudumuzun dayanıklılığını artırır. Bedenimize esneklik ve denge kazandırır, kas ve iskelet sistemimizin gelişimine destek olur, duruş bozukluklarımızı düzeltmeye yardımcı olur. Klasik kardiyo egzersizlerinden hoşlanmıyorsak günde 15 dakika veya yarım saat dans etmek bize çok iyi gelir. Profesyonel eğitmenler eşliğinde düzenli dans eğitimi alan çocukların, dikkat, ezberleme, odaklanma ve motor becerileri gelişir.
Dans kapsayıcıdır. Dansla ilgili en güzel şeylerden biri herkesin katılabilmesidir. Her yaşa, herkese uygun bir dans mutlaka vardır. Koronavirüs Covid-19 günlerini geride bırakıp yeniden eski sosyal hayatımıza döneceğimiz günler çok uzak değil.
Dans etmek çok eğlencelidir, stresi azaltır. Yapılan araştırmalar tekrarlanan coşkulu dans hareketlerinin mutluluk hormonlarının kandaki miktarını artırdığını ortaya koyuyor. Depresyonu ve stresi kovmanın en etkili yollarından biri de dans etmektir.
Dans etmek kendimizi ifade etmenin harika bir yoludur. Öz güvenimizi, cesaretimizi ve motivasyonumuzu artırır. Dans ederken, bir yandan negatif ruh halimizi pozitife dönüştürür, müziğin motive edici gücü ile duygularımızı dışa vurabiliriz. Dans eden bir çocuk, içinde biriktirdiği çocukluk dönemine özgü o müthiş enerjiyi kullanma fırsatı bulur. Bir dans performansı için hazırlanmak; çocuklara takım çalışmasını ve kalabalık önünde kendilerini ifade etmeyi öğretir. Bu çabaları aynı zamanda onların öz güvenlerini ve cesaretlerini geliştirir.
“O zaman şimdi dans!”
Dans etmenin fiziksel, zihinsel ve duygusal sağlığımız için yararları sınırsızdır. Hangi yaşta olursak olalım, dans etmek veya dans içeren egzersizler yapmak hayatımızı olumlu yönde değiştirebilir. İster modern dans, ister zumba, ister halk oyunları, hip-hop, tango, vals olsun… Kendimizi yakın hissettiğimiz dans kültürlerini hayatımızın, evimizin bir parçası haline getirebilir, müziğin ritmine uyarak stresten uzaklaşabiliriz.
“O zaman şimdi dans!” diyerek mutluluğu davet etmenin sizce de tam zamanı değil mi?
29 Nisan Dünya Dans Günü kutlu olsun!
KidZania’dan sevgilerimizle,
BİZ EMOJİLERİ ÇOK SEVİYORUZ, YA SİZ?
Bugün, kelimelerle yeterince ifade edemediğimiz duyguları ve kısaca anlatmak istediğimiz durumları güçlü bir şekilde ifade etmemize yardımcı olan emojilerin günü… 90’ların sonlarında hayatımıza giren ve 21. yüzyılın akıllı telefonlarıyla global iletişimin kilit rollerinden birini üstlenen emojiler, duygularımızı yansıtmanın vazgeçilmez bir aracı haline dönüştüler. 2015 yılında Oxford Sözlüğü tarafından yılın kelimesi seçilen ‘Emoji’ sanılanın aksine İngilizcede duygu anlamına gelen ‘emotion’ kelimesinden türememiş. Emoji bir Japon buluşu ve Japoncada ‘E’ resim-görsel, ‘Moji’ ise karakter anlamına geliyormuş. 2014 yılından beri her 17 Temmuz’da kutlanan Dünya Emoji Günü‘nde dijital çağın en bilinen ikonları ve evrensel dili olan emojilerin kısa tarihçesine, hayatımıza kattıklarına, çocukların dünyasındaki yerine hep beraber göz atalım.
Emojiler nasıl doğdu?
Bir Japon mobil operatörü şirketinde yazılımcı olarak çalışan Shiegetaka Kurita; yazdığı programın çalınmasını engellemek için onu farklılaştıracak bir çözüm arıyor ve cevabı emojilerde buluyor. Japon çizgi romanlarından, yani Manga kültüründen ve insanların yüz ifadelerinden esinlenerek yola çıkan Kurita 90’lı yıllarda 172 adet emoji tasarlıyor. İlk emojiler piksel görünümlü ve noktalama işaretlerinden oluşuyor ancak sonrasında emojiler alıp başını gidiyor… Nicolas Loufrani 1997 senesinde emojilere karşı artan ilgiyi fark ediyor ve bildiğimiz emoji dünyasını yaratan girişimci oluyor. Loufrani, hepimizin yakından tanıdığı Smiley (gülen surat) ifadelerinin grafiklerini çalışarak yola koyuluyor ve yaptığı çalışmaların patentini de alıyor. Ardından hayvanlar, temalar, ülke bayrakları, evler, yüz ifadeleri derken pek çok grafik emoji üretiyor. Sonuçta bugün dijital dünyanın popüler mesajlaşma uygulamalarındaki pek çok emoji ortaya çıkıyor… Emojiler takip eden yıllarda ve günümüzde de sayıca çoğalmaya, çeşitlenmeye ve dijital alemdeki destansı yolculuklarında ilerlemeye devam ediyorlar.
Bir emojiyle neler değişir?
Bugün insanlar, markalar, aslında dijital dünyaya yakın olan herkes iletişim kurarken emojileri severek kullanıyor. Emojiler sadece mesajlaşmada değil, markaların iletişim kampanyalarında, sanatsal ve mimari eserlerde de başrol olarak karşımıza çıkabiliyor. Örneğin, mimar Changiz Tehran emojilerin 21. yüzyılın en popüler ikonları olarak tarihe geçeceğine inandığı için Hollanda'nın Amersfoort kentinde tasarlayıp inşa ettiği bir binada 22 farklı emojiye dekoratif amaçlı yer vermiş.
Emojiler, günümüzün hızlı iletişim dünyasında anlamı şekillendirmenin, duyguları ve durumları ifade etmenin pratik, çok güçlü ve yaratıcı bir yolu… Cümlemizin sonuna eklediğimiz bir ya da birkaç emoji ile ifade etmek istediklerimizi kolayca şekillendirebiliriz. Doğru emoji seçimi ifademizi güçlendirebilir. Bazen hiç kelimelere yer vermeden, sadece emoji kullanarak da iletişim kurabiliriz. Farz edelim, çok yoğun bir gün yaşıyoruz ve bir anda annemizi ne kadar özlediğimizi hatırlıyoruz. İşte tam da o anda, annemize olan sevgimizi ifade eden bir kalp emojisi göndererek onu düşündüğümüzü gösterebilir ve annemizi mutlu edebiliriz. Emojiler, mutluluk, öz güven, cesaret, sevgi gibi pek çok olumlu duyguyu, bazen kırılan bir kalbi, üzüntümüzü veya içinde bulunduğumuz durumu anlatmak için bize destek olabilirler.
Emojiler çocuklara nasıl yardımcı olabilir?
21. yüzyılda doğan Z kuşağı dijital çağın çocukları... Onlar emojilerin ve görsel iletişimin hızla geliştiği bir dünyaya doğdular. Hepsi emojileri ve bunun yanı sıra fotoğraf, video gibi diğer popüler görsel iletişim unsurlarını çok seviyor. Bu son derece doğal... Belki bir kısmımız, çocuklarımızın içinde yaşadığımız dijital çağda kelimelerden uzaklaştıklarını ve emojileri kelimelere tercih ettiklerini düşünerek endişeye kapılabiliriz. Elbette çocuklarımızın kelimelerin gücünden vazgeçmelerini hiç istemeyiz. Ama kabul edelim ki, kelimelerle dost olmaları, yazı yazmayı sevmeleri, bol bol kitap okumaları ve dijital bağımlılıklarını yenmeleri için, en başta onlara bu konuda rol model olmak üzere yapabileceğimiz pek çok şey var… Emojileri ya da görsel dünyanın diğer unsurlarını çocukları kelimelerden uzaklaştıran ana sebepler olarak göremeyiz. Bir dönüşüm yaşıyoruz ama bu dönüşümü iyi yönetmek elimizdedir.
Emojileri, duygularını keşfetmeleri ve çok farklı şekillerde ifade etmeleri için çocuklarımıza yardımcı olan iletişim araçları olarak görebiliriz. Duygularımız karmaşıktır. Aynı anda birden çok duygu hissedebiliriz. Emoji dünyası bize bu karmaşık duygu dünyamızı yansıtmak için çok fazla seçenek öneriyor. Örneğin sadece üzüntü için onlarca emoji var ve bunun yanı sıra farklı duyguları birlikte anlatan pek çok emoji… Mesela kahkaha ve sevgiyi birleştiren ya da hem gülen hem ağlayan emojileri düşünün... Üstelik emojiler sadece duygularımızı değil durumumuzu ve zevklerimizi de pratik bir şekilde ifade etmemize yarıyor. Örneğin, sosyal medya hesabımızda ‘Başlasın Yaz Tatili’ diyerek bir yolculuk fotoğrafı paylaşıp, bu mesajımızı bisiklet, yüzme gibi tematik emojilerle destekleyebiliriz.
Yeni çağın çocukları, biz eski kuşaklardan farklı olarak; duygularını ve mesajlarını hem görsel bir dil olan emojiler hem de kelimelerle çok zengin bir şekilde ifade etme fırsatına sahipler… Çocuklarımızı kelimelerin ve emojilerin gücünü birlikte kullanmaya teşvik edebilir, onlara bu konuda doğru rol model olabiliriz.
Yaşasın Emojiler!
Dünya Emoji Günü’müz kutlu olsun!
KidZania’dan sevgilerimizle,
Ebeveynler olarak en önemli hedeflerimizden biri, bağımsız ve öz güvenli çocuklar yetiştirmektir. Bizim çocuklarımızla ilgili arzu ve hedeflerimiz çoktur. Neticede her zaman onların iyiliğini ve mutlu olmalarını isteriz. Yetişkin olduklarında kendi ayaklarının üstünde cesurca durmalarını hayal ederiz. Bebekken bize muhtaç olurlar. Büyüdükçe daha bağımsız hale gelirler ancak yine de sevgimizi, rehberliğimizi ve koruyuculuğumuzu yanlarında hissetmek isterler. Ergenliğe eriştikten sonra yetişkinliğe doğru adım atarlar ve bize daha da az bağımlı hale gelirler, hayatlarının her alanında bağımsızlık kazanmaya başlarlar. Gün gelir, yetişkin olurlar. Onlar artık bağımsızdır, yani bize muhtaç değillerdir. Bu bir tür ayrılıktır ama doğaldır. Yetişkin olsalar bile ebeveyn olarak bizim rehberliğimize başvurabilirler ve sevgimiz onlara güç katmaya devam eder…
Ah o iyi niyetli yüreğimiz…
Bazen biz ebeveynler, bebeklikten ergenliğe ve yetişkinliğe uzanan doğal akışı engelleriz, çocuklarımıza ‘güvenlik sağlama’ ve ‘bağımsızlıklarını teslim etme’ görevlerimiz arasındaki ince çizgiyi atlarız. Onların da tıpkı bizler gibi büyürken hatalar yapabileceklerini ve hataların öğretici birer fırsat olduğunu unutuveririz. Sıkça ‘Kurtaran Ebeveyn’ rolünü üstleniriz. “Ben yaparım, sen üzülme çocuğum” derken buluruz kendimizi. Sorumluluklarını öğretmek yerine onların sorumluluklarını biz sahipleniriz. Oysa yaşamın güzelliğinin, iç dünyamızda gizli olan arzu ve yetenekleri keşfetmek olduğunu aslında biliriz. Her bireyin apayrı bir dünya olduğunu da biliriz.
Bu gezegenin en güzel varlığıdır çocuklarımız. Onun için her şeyin mükemmel gitmesini isteriz. Hatasız, kusursuz bir hayat kurmaya çalışırız ailemiz için. Mükemmel anne, mükemmel baba ve mükemmel çocuklar… Oysa mükemmel bir şey yoktur. İyi olmamız yeterlidir ve aslında mükemmel olan budur. Çünkü bu gerçekçi olmaktır, hayatın ve bizlerin mükemmel olmadığının farkında olmaktır. Bu farkındalık, bizi mücadele edip hatalarımızdan öğrenmeye teşvik eder. İşte bu bağımsız ve birey olarak mücadelemizdir, sevdiklerimizin rehberliğinde ilerlemektir ve “Ben başardım” diyebilmektir mükemmel olan…
Bağımsızlığını ilan edecek çocuklar yetiştirmek elimizdedir. Her zaman hatalarımızı fark ederek, çocuklarımızla ilişkimizi yeniden düzenleyebiliriz. Unutmayalım, onlar bizi çok seviyor ve bize güveniyorlar. “Çocuğum yaşına uygun sorumlulukları üstleniyor mu?”, “Ona seçim yapma hakkı tanıyor muyum?”, “Ona söz hakkı veriyor muyum?, Onu dinliyor muyum?”, “Çocuğum koşulsuz sevildiğini biliyor mu? Başaramadığı ve hata yaptığı zamanlarda da onu çok sevdiğimi düşünüyor mu?” sorularına “Evet!” yanıtı alabiliyor muyuz? Bu soruları bugün kendimize soralım ve neleri iyileştirebileceğimizi bir düşünelim.
Bağımsız çocuklar yetiştirelim…
Çocukluktan başlayarak herkesin birey olduğunun farkında olduğu, haklarını bildiği, bağımsız düşünebildiği, sorumluluklarının bilincinde olduğu ve dehasını keşfettiği bir dünya hayal edin. O dünya mutlaka daha iyi bir dünya olacaktır. Çünkü o dünyada herkes yaratıcı düşünür, üretir ve katkı sağlar. Orada insanlar gülümserler hayata…
Bağımsızlık, çocuklarımızın kendi başına kazanabileceği bir şey değildir. Bizden bağımsız olarak geliştirecek ne perspektife, ne deneyime ne de becerilere sahipler. Bağımsızlık, çocuklarımıza ve dünyaya verebileceğimiz çok değerli bir armağandır. Çocuklarımıza adım adım bağımsızlıklarını kazanmaları için birkaç temel bileşen sağlayabiliriz:
Çocuklarımıza sevgi ve saygı gösterelim. Sevgimiz ‘koşulsuz’ olsun.
Çocuklarımıza sorumluluk almayı öğretelim.
Onların yeteneklerine güvendiğimizi gösterelim.
Onlara yaşamları üzerinde kontrol sahibi olduklarını öğretelim.
Rehberliğimizi sunalım ve ardından kendi kararlarını verme özgürlüğünü verelim.
Onlara hatalardan korkmamayı, cesurca hatalarını kabullenmeyi öğretelim.
Bugün KidZania Bağımsızlık Günü.
Biz KidZania’da daha iyi bir dünyanın; bağımsız, cesur, yaratıcı, sorumluluk sahibi, öz güvenli, cesur ve hayallerinin peşinden gidebilen çocuklar yetiştirerek mümkün olabileceğine inanıyoruz. Çocuklarımıza, hayallerindeki meslekleri keşfedebilecekleri rol oyunları ile yaratıcı düşünme, karar verme ve problem çözme becerileri kazandırmak, eğlenerek öğrenme ve cesurca hayal kurma fırsatı sunmak için; onların daha iyi bir dünya hayalini gerçeğe dönüştürmelerine yardımcı olmak için KidZania var. Daha iyi bir dünya ise ancak ve ancak bağımsız bireylerle mümkün olur. Çünkü bağımsızlık; insanın kendi cevherini keşfetmek ve böylece faydalı olabilmek için ihtiyaç duyduğu temel kişilik özelliğidir.
KidZania çocuklarının bugüne özel manifestosudur:
Biz, dünya şehirleri, ülkeleri ve kıtalarının çocukları olarak yetişkinlere karşı bağımsızlığımızı ilan etmiştik. Dünyada bütün çocukların eşit yaratıldığı ve VAROLMAK, ÖĞRENMEK, TASARLAMAK, PAYLAŞMAK, ÖZEN GÖSTERMEK ve OYUN OYNAMAK gibi ellerinden alınamayacak bu haklarla doğdukları gerçeğini aklımıza koyduk. Bilinmelidir ki, biz çocuklar; tek güç, tek yürek olarak; eğitim ve deneyimlemenin mümkün olduğu bir dünyayı geliştirme görüşüyle bir araya geldik. Böyle bir dünyayı miras olarak devralacağız. Hedeflerimiz bizi birleştirdi, biz bundan böyle şimdi ve sonsuza kadar bağımsızlığımızı ilan ediyoruz.
Daha iyi bir dünyaya hazır olun!
KidZania’dan sevgilerimizle,
20. yüzyıl fotoğrafçılarından Dorthea Lange, “Fotoğraf makinesi, insanlara fotoğraf makinesi olmadan görebilmeyi öğreten bir enstrümandır” demiş. Anı dondurarak çektiğimiz fotoğraflar bize belki daha önce hiç dikkat etmediğimiz onlarca ayrıntıyı gösterirler. Bir insanı, bir sokağı veya bir ağacı çok farklı açılardan, bazen yakınlaştırarak ve günün farklı saatlerinde fotoğrafladığınızı düşünün… Deklanşöre her basışınızda farklı detaylar kadrajınıza girer ve farklı duygular açığa çıkar. Duyguları ve çevremizi daha derinden keşfetmemizi sağlarken, bir yandan da yaratıcı düşünme becerilerini tetikleyen bu muhteşem icadı çocuklarımızla buluşturmalıyız.
Dünya Fotoğrafçılık Günü
Fransız Louis Daguerre’nin 19. yüzyılda gümüş levha üzerine fotoğraf çekme tekniğini icat etmesiyle birlikte insan hayatına merhaba diyen fotoğraf, geçmişi ve bugünü belgelememize yardımcı olur. Doğumlardan mezuniyetlere, düğünlerden aile tatillerine hayatımızın en önemli anlarını ölümsüz kılar. Bu muhteşem buluş ilk kez 19 Ağustos 1839’da dünyaya duyurulmuş. İşte bu yüzden her 19 Ağustos “Dünya Fotoğrafçılık Günü” olarak kutlanıyor. İçinde bulunduğumuz dijital çağla beraber fotoğraf, hayatın her alanında fayda sağlayan bir iletişim aracına dönüştü. Günümüzde her saniye milyonlarca fotoğraf çekiliyor ve dünyanın diğer ucundaki hayatları sosyal medyada yayınlanan fotoğraflar aracılığıyla anbean takip edebiliyoruz.
Fotoğraf çekmenin faydaları nelerdir?
Ünlü Fransız fotoğrafçı Henri Cartier Bresson, ham maddesi zaman ve ışık olan fotoğraf makinesini ve fotoğraf çekme eylemini çok iyi ifade etmiş: “Fotoğraf çekmek, insanın aklını, gözünü ve yüreğini aynı hizaya getirmesidir. Benim yaklaşımımda fotoğraf makinesi, bir not defteri, anları saptamada bir sezgi aracıdır. Bence anları yakalamadaki ustalık, vizörden görülen görüntüleri çok kısa bir zamanda görsel bir biçimde düzenleyebilme ve anlık kararlar alabilme yeteneğidir. Bu eylem disiplini, duyarlılığı, yerleşik bir geometri anlayışını, her şeyden önce konsantrasyonu gerektirir. Kişi, bu yöntemle çok sade bir anlatım biçimine ulaşabilir.” Bresson’un da ifade ettiği gibi fotoğrafta ustalaşmak için odaklanma, duygularımızı da katarak yaratıcı düşünme ve hızlı karar verme becerisi gerekiyor.
Günümüzde fotoğraflar kelimeler kadar önemli hale geldiler. Bazen hiçbir kelime kullanmadan, sadece fotoğraflarla duygularımızı yansıtmayı veya mesajlarımızı iletmeyi tercih edebildiğimiz bir çağdayız. Yeni nesil çocuklarımız, dijital telefon ya da tabletleri sayesinde geçmiş kuşaklara nazaran fotoğraflarla bolca vakit geçirme fırsatına sahipler. Fotoğraf çekmenin büyülü dünyasını önce dijital telefonları aracılığıyla keşfedebilir, ardından fotoğraf makineleriyle buluşabilirler. İlla da en iyi makinelerle yola çıkmaları gerekmez. 10-12 yaşlarından itibaren temel fotoğraf çekme eğitimi veren atölyelere katılıp veya internetten eğitici videolar izleyip, fotoğraf makinelerinin teknik detaylarını ve bir fotoğrafın nasıl oluştuğunu öğrenebilirler. Bu harika icadın çalışma mantığını öğrenmek bile onlara çok eğlenceli gelecektir.
Fotoğraf çekme merakı çocukların gözlemleme, odaklanma ve hayal kurma becerilerini geliştirir. Bu merak, onların kendi duygularını, çevrelerindeki insanları, doğayı, yaşadıkları şehri ve pek çok detayı yakından keşfetmelerini sağlar. Çocuklar, onları yaratıcı düşünmeye teşvik eden bu uğraş sayesinde çevreleriyle daha derin bağlantı kurabilirler. Fotoğraf makineleriyle zaman geçirdikçe, çekmek istedikleri fotoğraf karelerini zihinlerinde görselleştirmeye ve o karelere ulaşmak için yaratıcı çözümler üretmeye başlarlar. Örneğin, zihinlerindeki fotoğrafta yer alan tüm unsurları-insanlar, mekanlar ve objeler- bir araya getirmeleri ve tüm bu unsurları uyum içinde yönetmeleri gerekir. Özellikle insanları fotoğraflamak hiç kolay değildir, çünkü her insanın fotoğraf çektirmekle arası çok iyi olmayabilir. İnsan fotoğrafları çekmek, çocukların daha fazla sosyal etkileşime girmelerini sağlar, onlara etkili iletişim kurmayı öğretir ve bu deneyim onların empati becerilerini de geliştirir.
Fotoğraf çektikçe artan odaklanma ve gözlemleme deneyimleri, çocuklara yepyeni dünyaların kapılarını aralayabilir. Yakaladıkları ayrıntılar onları araştırmacı olmaya, sorgulamaya ve yeni ilgi alanlarını keşfetmeye iter. Vizörden gördükleri dünyayı daha yakından tanımak isterler. Örneğin doğa fotoğrafları çekmeye meraklı olan bir çocuk, fotoğraflamak istediği kuşlar, sincaplar veya ağaçlar hakkında daha fazla bilgi edinmek isteyebilir. Ya da şehir fotoğrafları çekmeyi planlayan bir çocuk, o şehrin kültürü hakkında bir araştırma yapmaya yönelebilir.
İyi bir fotoğraf çekmek için ışığı ve çevremizdeki hareketleri çok iyi takip etmemiz, en iyi anı yakalamak üzere hazırlanmamız gerekir. Fotoğraf çekmeyi hobi haline getirmek, çocukların çevrelerine hızlı bir şekilde adapte olma, problem çözme ve zaman yönetimi becerilerini de geliştirir.
Fotoğraf makinesi çocuklar için harika bir keşfetme ve zihinsel gelişim aracıdır. Çocuklarımızın doğuştan gelen merakını tetiklemek ve yaratıcılık potansiyellerine ulaşmalarını sağlamak için onları fotoğraf çekmek gibi yaratıcı düşünme, hayal kurma ve kendini ifade etme becerilerini geliştiren sanatsal faaliyetlere teşvik edebiliriz.
KidZania’dan sevgilerimizle,
19 Ağustos Dünya İnsani Yardım Günü, Birleşmiş Milletler tarafından belirlenen ve insani yardım alanında çalışanları, bu etkinlikler sırasında hayatlarını kaybedenleri anmaya adanan bir gün. Her gün kim olduklarına ve nerede olduklarına bakmaksızın tüm dünyada milyonlarca insana yardım ulaştıran insani yardım çalışanlarından, Covid-19 sürecinde tehlikelere meydan okuyarak hastalara yardım eli uzatan sağlık çalışanlarına, yaşlı komşusunu gözetenlere, öğrencilerine iyi eğitim verebilmek için her zaman elinden gelenin daha fazlasını yapmaya çabalayan öğretmenlere, afetlerde canları pahasına görev alan kurtarma ekiplerine, itfaiye çalışanlarına… İyilik adına attıkları büyük ya da küçük her adımla yüzleri gülümseten herkes birer kahraman… Birçoğunun adını gazete manşetlerinde görmeyiz, seslerini pek duymayız ama bu kahramanlar iyiliğin gücü adına yılmadan çalışarak yaşama gerçek değer ve anlam katarlar.
Biz de çocuklarımıza iyiliğin ve yardımlaşmanın geliştirici, iyileştirici ve mutluluk veren süper güçlerini öğretebiliriz. Onlara kötülüğün korku ve nefret gibi olumsuz duygulardan, iyiliğin ise cesaret, sevgi ve empatiden beslendiğini anlatabiliriz.
Çocuklarımıza iyiliğin güçlerini öğretmek için neler yapabiliriz?
Asla çok erken değildir…
Başkalarına yardım etmeye başlamak için asla erken değildir. Çocuklar dünya meselelerini anlamayabilirler veya ilgilenmeyebilirler. Ancak biz onların yaşına uygun bir dilde anlattığımız sürece dünyada iyiliğin kazanması için yapabilecekleri ne çok şey olduğunu ve doğru ile yanlış arasındaki farkı anlarlar. Yaşlı bir komşumuzun alışveriş poşetlerini taşımasına yardımcı olmak ve ayrım yapmadan tüm sınıf arkadaşlarına merhametli, arkadaş canlısı davranmak gibi küçük eylemlerle iyiliği deneyimlemeye başlayabilirler. Hayat boyu insancıl, diğer adıyla ‘hümanist’ olmaları için çocuklukta kazanılan bu tür deneyimler çok değerlidir.
Kendilerini başkalarının yerine koymak…
Empatiyi öğretmek, çocuklara nezaketi ve iyiliği öğretmenin önemli bir parçasıdır. Empati becerisi gelişmeyen insanlar ön yargılarına teslim olup, kolayca kalp kırabilirler. İnsanları düşünmeden hızlıca yargılamak yerine, beynimizin gücünü kullanarak empati kurduğumuzda karşımızdaki insanlarla verimli ve insancıl bir iletişim yolu kurmaya başlarız. Henüz duygularını keşfetmeye ve yaşam becerileri kazanmaya çabalayan çocuklarımıza empati hakkında hatırlatmalar yapabiliriz. Çocuklarımıza herkesin farklı becerileri, farklı hikayeleri ve farklı koşulları olduğunu, çevremizdeki insanlar hakkında konuşmadan veya kesin yargılara varmadan önce mutlaka düşünmemiz gerektiğini öğretebiliriz.
Nazik sözler ve gülümsemeler…
Çocuklarımız, yüzümüzde samimi bir gülümsemeyle süpermarketteki kasiyere ‘İyi günler dilerim”, restorandaki garsona “Teşekkürler”, sınıf arkadaşlarına “Günaydın” demek gibi nazik sözlerimizin bulaşıcı olacağını ve dünyayı daha iyi bir yer haline getirmek için küçük ama çok önemli adımlar olduğunu bilmeliler. Onlara arkadaşça davranma ve çevresindekileri gülümsetecek olumlu sözler söyleme alışkanlığı kazandırabiliriz. Çocuklarımızı bir şey hakkında olumsuz fikirleri olduğunda; yalan söylemeden olumlu yönleri de görmeye, empati kurmaya, yapıcı olmaya ve karşılarındaki insanların kalbini kırmamaya teşvik edebiliriz.
İyilik bulaşıcıdır…
Biz çevremize nazik ve yardımsever davrandıkça, aslında birer iyilik temsilcisi oluruz. Yaptığımız iyilikler insanlara ilham verir. Biz iyilik yaptıkça ve çevremize yardım eli uzattıkça, farkında olmadan çevremizde ve dünyada iyiliğin yaygınlaşmasına da destek oluruz.
Yardımsever olmak…
Çocuklarımıza, insanların yardımlaştıkları ve sahip olduklarını paylaştıkları zaman ne harika işler ortaya çıkardıklarını anlatabiliriz. Onlarla insani yardım ve doğayı koruma alanında çalışan gerçek kahramanların hikayelerini araştırabiliriz. İnsani yardım projelerine katılıyorsak, çocuklarımızın da bu süreçten haberdar olmalarını ve aktif olarak rol almalarını sağlayabiliriz.
Keşke…
Keşke kimse aç olmasa, keşke herkesin başını sokabileceği güvenli bir evi ve sağlıklı yaşama koşulları olsa, keşke dünyamızda fırsat eşitliği olsa, keşke kimse savaşlar yüzünden doğduğu toprakları terk etmek zorunda kalmasa… Daha iyi bir dünya mümkün ve bizler yardımlaştıkça değiştirebileceğimiz ne çok gerçek var. Yeter ki değişime hazır olalım ve cesurca iyilik için mücadele edelim. Çocuklarımıza insancıl/hümanist olma yolunda iyi birer rol model olabiliriz ve onlara yardımseverlik konusunda girişimci bir ruh kazandırabiliriz. Onlarla birlikte iyiliğin izini sürerek cesur ve anlamlı bir hayat yaşayabiliriz.
KidZania’dan sevgilerimizle,
Platform provided by KidZania Operations S.A.R.L. © 2021, KidZania, and all related characters and elements are trademarks of KidZania Operations S.A.R.L. All Rights Reserved.
Gizlilik Politikası